Kaynak, Getty Resimleri
6 Şubat 2023 acının, çaresizliğin, umudun, öfkenin, suçluluk ve dayanışmanın aynı anda hissedildiği bir tarih olacak ve gelecek için milat olmasını umuyorum.
Kahramanmaraş’ta Türkiye saati ile 04:17 ve 13:24 sıralarında meydana gelen ve Cumhuriyet tarihinin en büyük doğal afeti olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin enkazı altında kalan akrabalarımız, dostlarımız ve öğrencilerimiz var.
Bu yazının yazıldığı sırada ölü sayısı 40 bine yaklaşırken enkaz altında kalanlar için kesin bir rakam vermek mümkün değildi.
Ancak durum hala vahim. Yüreğimiz bu taşınmaz yük karşısında ağır.
1999 depreminde doktora öğrencisiydim ve tezimi Adapazarı-Yalova-Gölcük depreminde hayatını kaybedenlere adadım.
Bu kadar kaybolan ruhlardan özür dilemek istedi; O büyük felaketi unutmamak, ders almak ve bir daha böyle bir felaketin yaşanmaması için küçük bir katkım olsun ummuştum.
24 yıl sonra aynı acıyla yeniden yüzleşmek; aynı sahneleri “Sizi uyardık” diyen bilim adamlarının yaşlı gözleriyle izlemek; Aynı ağırlığı ve çaresizliği hissetmek dayanılmaz bir acı.
İleriye baktığımda belki 24 yıl önceki kadar iyimser değilim. Dönüşümün kolay olmayacağını ve bir sonraki büyük depreme hazır bir Türkiye için yoğun bir mücadele gerekeceğini biliyorum.
Ancak bu topraklarda yaşayacak gelecek nesillere bilim temelleri üzerine kurulu, sarsılsa da yıkılmayacak bir Türkiye bırakmamız gerektiğinin de bilincindeyim. Yapılması gereken dönüşümün zorluğu bir yandan göz korkutucu görünüyor.
Öte yandan depremde ülke genelinde gözlemlediğimiz inanılmaz dayanışma örneği, bu dönüşümün mümkün olduğuna olan inancımı artırıyor.
Depremde kaybedilen canlarla vedalaştıktan sonra düşünmemiz gereken soru, depremin yarattığı ekonomik yıkım ve bu yıkımla nasıl başa çıkılacağıdır.
Kuşkusuz 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem çok ciddi bir doğal afetti ve bu büyüklükteki depremlerin dünyanın her yerinde hasara yol açması kaçınılmazdı. Ama kendimize sormamız gereken sorular şunlar: Bu zarar için sorumluluğumuz nedir? Doğru önlemler alınsaydı hasar azaltılabilir miydi?
Alanım ekonomi olsa da yaşayacağımız maddi ve manevi kayıpların çok az olacağını net bir şekilde söyleyebilirim.
Güçlü bir ekonominin temeli olan kurumsallaşma, hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerinden vazgeçilmesi nasıl ağır ekonomik kayıplara neden oluyorsa, aynı sebepler deprem sonrası yaşanan büyük kayıpları da açıklıyor.
Sürdürülebilir büyüme ve düşük enflasyonla yolumuza devam ederken bu ilkelerimizi koruyabilsek ve koruyabilsek; Öte yandan depreme dayanıklı binalarda yaşayabilir, deprem sonrası hızla kendimizi düzene sokabilir, can ve mal kaybını en aza indirebiliriz.
Öyle ise depremin yarattığı maliyetleri gözden geçirmek ve bu maliyetleri bir daha ödememek için çok dikkatli bir yol haritası belirlememiz gerekiyor.
Depremzedelerin ekonomik maliyetleri
Kaynak, Getty Resimleri
Bunu bir kenara bırakırsak, can kaybı hesaplanamaz olduğundan, depremin ekonomik maliyetlerini iki boyutlu olarak tahmin etmek mümkün olabilir.
Birincisi, depremde şehrini, iş olanaklarını, evini, barınağını ve ailesini kaybeden depremzedelerin katlanmak zorunda kalacakları bedeldir.
Ne yazık ki, bu insanlar ekonomik olarak çok talihsiz bir zamanda bu zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar.
Türk-İş, yüksek enflasyon nedeniyle 30 Ocak itibarıyla yoksulluk sınırını 29 bin 875 TL olarak hesapladı.
Asgari ücret 8 bin 506 TL. Açlık sınırı 8.865 TL’dir. Tüketici Hakları Derneği, Ekim 2022 itibarıyla tüketicilerin %56’sının açlık sınırının altında yaşadığını açıkladı.
Depremler bu zorlu koşullarda meydana geldi.
Hayat birikimlerini bir gecede kaybeden talihsiz bölge vatandaşlarımızın canlarını kaybetmeseler bile yaşadıkları yıkımı tasavvur etmek güç, ölçmek de mümkün değil.
Yıkılan alanın tekrar yaşanabilir hale gelmesi, işyerlerinin yeniden faaliyete geçmesi ve kaybedilen servetin yeniden inşa edilmesi şüphesiz biraz zaman alacaktır.
Genel ekonomik maliyetler
Deprem hasarı değerlendirmesine ilişkin mevcut bilgiler sürekli olarak güncellendiğinden, bu maliyetlerin hesaplanması kolay değildir.
Ancak kaba hesaplarla genel bir fikir edinmeye çalışıyoruz.
Depremlerin genel giderlerini iki kaleme ayırabiliriz.
İlk eşya; hasarlı binaları, şehirleri yeniden inşa etmenin maliyeti.
İkinci kalem ise depremlerde kaybedilen üretim kapasitesinin maliyeti olacak.
17 Şubat itibarıyla yıkılan veya ciddi şekilde hasar gören yaklaşık 333.000 evin sayısına göre, bu ailelerin yeniden inşası yaklaşık 20 milyar dolar gerektirebilir.
Yerleşimlerin fay hattından uzak alanlara taşınması durumunda hem konut sayısı önemli ölçüde artacak hem de ek altyapı harcamaları devreye girecektir.
Burada bir parantez açıp uzmanların uyarılarına dikkat çekmek ve şehirlerimiz yeniden inşa edilirken bilim adamlarımızın tavsiyeleri doğrultusunda acele etmeden hareket etmemiz gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
Depremde evi hasar gören yaklaşık 1 milyon kişinin barınma ihtiyacı için 2,5 milyar dolar, kısa süreli acil ihtiyaçları için ise yaklaşık 25 milyar dolar tahmin edebiliyoruz.
İkinci noktada ekonomi genelinde üretimin aksamasını ele almalıyız.
Depreme maruz kalan ve 13,5 milyondan fazla nüfusu kapsayan bölge, ekonomik pastadan nasibini almamış bir coğrafyadır.
Bölgesel GSYİH dağılımına ilişkin son TÜİK verilerine baktığımızda, 2021 yılı itibarıyla bu bölgedeki şehirlerin GSYİH içindeki payının ağırlıklı olarak %1’in altında olduğunu üzülerek görüyoruz.
Kaynak, TÜİK
TÜİK’in hazırladığı bu haritada renkler koyulaştıkça GSYİH içindeki payı artıyor.
Karşılaştırıldığında, 1999 depreminden sonra, Dünya Bankası söz konusu depremin maliyetini yaklaşık 5 milyar dolar ve GSYİH’nın yaklaşık %2,5’i olarak hesapladı.
Bu oranı bugünkü GSYİH rakamlarına uyarlarsak, yaklaşık 20 milyar dolar elde ederiz.
Ancak, 1999 depremi GSYİH’nın yaklaşık %30’unu üreten bir sanayi bölgesini etkilediğinden, üretim maliyetinin nispeten daha yüksek olması muhtemeldir.
1999 depreminden sonra turizm gelirleri %40 düştü.
Turizm gelirlerinin GSYİH’nın yaklaşık yüzde 5’ine tekabül ettiği düşünülürse, benzer bir düşüş olması durumunda sadece turizmden birkaç puanlık ek maliyet getirebiliriz.
Özet
Tüm belirsizliklerin altını bir kez daha çizerek, bugünün verilerine göre asgari acil ihtiyaçlarımızın GSYİH’nın yüzde 2-3’ü civarında olacağını ve toplam maliyetlerin buna yakın olacağını söyleyebiliriz.
Uzun süredir enkaz altında kalan zenginlikler, yeniden yapılması gereken havalimanları, limanlar ve yollar, şehir merkezlerinin taşınması için gerekli olan altyapı giderleri ve tabii ki kaybedilen fırsat maliyetleri (fırsat maliyetleri), faturanın hızla artacağı aşikar.
Deprem hasar tespiti henüz tamamlanmadığı ve yeniden yapılacak şehirler için bir yol haritası açıklanmadığı için bu rakamların değişmesi muhtemel.
Ancak, mevcut veriler ve beklenen dış yardım, kısa vadeli bir para birimi likidite krizi alarmı vermiyor.
sonra senin yolun
Türkiye’nin önündeki yıldırıcı zorluklara rağmen dayanıklı ekonomik yapısı; Zorluklara ve krizlere ne kadar çabuk uyum sağlayabildiği vurgulanmalıdır.
Doğru planlama ve organizasyonla hem yaralarımızı sarabiliriz hem de ileriye dönük adımlar atabiliriz.
Bizi bu küresel felakette ayakta tutacak uluslararası yardım ve krediler, depremzedelerimizi desteklememize ve uzun vadeli yeniden yapılanma maliyetlerini paylaşmamıza olanak tanıyacak.
Bu yıkımdan çıkmak ve Türkiye’yi yeniden inşa etmek için depremi unutmamalı, unutturmamalı ve bir daha böyle bir bedel ödememek için deprem sonrası gösterdiğimiz dayanışmayı devam ettirmeliyiz.
Yoruma kapalı.