- o yazdı, prof. Dr. Selva Demiralp
- Başlık, Koç Üniversitesi öğretim üyesi
- Cıvıl cıvıl,
-
Kaynak, Getty Resimleri
Merkez Bankası Perşembe faiz indirimi Piyasaların beklediği bir karardı.
Beklense de anlamakta her zamankinden daha da zorlandığım bu faiz indirimi öncesi aklıma şu sorular geldi:
Deprem sonrası döviz ihtiyacının tavan yaptığı noktada:
- Merkez bankası faiz oranını düşürerek ve sonra elindeki kıt dövizi satarak oranı korumaya mı çalışıyor?
- Faiz oranlarının düşmesi veya uzun süredir devam eden bir “karşıt genişleme” olması halinde istenilen politika desteği sağlanabilecek mi?
Her iki soruya da evet cevabı verirken, hele deprem sonrası bir milyar dolarlık fatura varken neden böyle bir bedel ödediğimizi anlamakta güçlük çekiyorum.
Merkez Bankası uzun süredir faiz oranlarını düşük tutarak ekonomiyi desteklemeye çalışıyor.
Ancak düşük faiz ortamı enflasyonu ve dolarizasyonu tetikliyor. Sonuç olarak, büyümeyi kuru tutmak için rezervler satılıyor. “128 milyar dolar nerede?” Ortaya çıkan sorunun temelinde bu mekanizma yatmaktadır.
Merkez bankasının net döviz rezervleri yıllardır azalıyor, çünkü geçici düşük faizli büyüme rakamları altta yatan kırılganlıkları araştırıyor ve döviz harcamalarının yerini alacak bir döviz girişi oluşturamıyor. Son veriler, takaslar hariç net rezervlerin -40 milyar dolar seviyesine gerilediğini gösteriyor.
Son veriler, son iki haftadaki brüt rezerv kaybının 7 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Peki, yeniden yapılanma için döviz rezervlerine bu kadar ihtiyaç duyduğumuz bir noktada düşük faiz oranlarındaki bu ısrar neden?
Afet zamanlarında para politikası
Doğal afetler, arzın azaldığı ve fiyatların yükseldiği stagflasyonist bir şok yaratır.
Yakın tarihli bir gerçek çalışmak Bir yandan fiyat istikrarı, diğer yandan üretim kapasitesini etkileyen bu tür felaketler sonrası merkez bankalarının tepkilerinin de farklı olduğuna işaret ediyor.
Çünkü fiyat istikrarını ve faiz oranlarını yükseltmeyi önceleyen ülkeler olduğu gibi, felaketin yarattığı durgunluğu ve daha düşük faiz oranlarını önceleyen ülkeler de var.
Her şeyden önce fiyat istikrarını savunan merkez bankaları, uzun vadeli bir arz şoku durumunda vatandaşları enflasyonla ezmeyeceğimizi ve kurdan ek maliyetler yaşamayacağımız varsayımıyla hareket ediyor.
Faiz oranlarını indiren merkez bankaları, olağanüstü koşullarda sağlanacak bu desteğin uzun vadeli beklentileri bozmayacağının bilinciyle hareket ediyor. Böyle bir felaket öncesi para politikası önceliklerinizi doğru belirleyip fiyat istikrarını sağladıysanız ve kurda daraltıcı bir etki beklemiyorsanız bu politikayı tercih edebilir ve yolunuza devam edebilirsiniz.
Gerektiğinde böyle bir parasal genişlemeye devam edebilmek ve yan etkilerini yaşamadan ekonomiye net destek verebilmek, merkez bankalarının normal zamanlarda iyi yaptığı bir lüks.
Kaynak, Getty Resimleri
Bu lüksümüz var mı?
İyimser bir tahminle GSYİH’dan yaklaşık yüzde iki puan çalması gereken büyük deprem sonrası ekonomiyi desteklemek elbette çok önemli.
Ancak buradaki soru, atılan taşın yerine düşüp düşmeyeceğidir. Normal zamanlarda işini iyi yapan ve beklentileri çıpalayan bir merkez bankası olsaydık, faizleri en çok ihtiyacımız olduğu anda rahatlıkla indirebilir ve indirdiğimiz faizin karşılığında ekonomiye bir canlanma yaratabilirdik.
Ama şimdi öyle mi?
Ekonomiyi desteklemek için faizi indirdik, güzel. Peki, genel enflasyonda %58’e karşılık %8,5’e düşen resmi oran ekonomiyi genişletici mi yoksa daraltıcı mı etki ediyor?
Daraltıcı genişleme devam ediyor
Politika faizi ile piyasa faizleri arasındaki ilişki bir süredir kopmuştur.
Enflasyonu artıran faiz indirimleri ve riskler piyasa faizlerini düşürmeyip yükseltirken, Merkez Bankası ve BDDK uzun süredir yeni düzenleme ve kontrollerle faiz oranlarını düşük tutmaya çalışıyor.
Ancak zorla sağlanan düzen, fiyatları ve piyasa öngörülebilirliğini daha da kötüleştirdiği için ekonomiyi desteklemek yerine daraltıcı bir etki yapıyor. Daha fazla faiz indirimi ile bu daraltıcı etkiyi ortadan kaldırmaya çalışsak da birikmiş zayıflıkların devam ettiği bir sürece giriyoruz.
Nitekim 2023 yılı için deprem öncesi büyüme tahminlerine de büyük ölçüde yansıyan ivme kaybı bu etkiyi yansıtıyor.
“Birisi hataların bedelini ödemeli”*
Politika hatalarının maliyeti felaket zamanlarında en fazladır. Para politikası ayağında atılan yanlış adımlar ne yazık ki deprem sonrası dönemde para politikasını etkisiz hale getirdi.
Maliye politikasının deprem öncesi dönemde görece daha temkinli davranması ve kullanacağımız mali alana sahip olmamız, şu anda ihtiyacımız olan fonlamayı alabilmemiz için en büyük şansımız olacak.
Yoruma kapalı.